|
| ŞÜKRÜ ERBAŞ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
rinda Can
Mesaj Sayısı : 56 Yaş : 46 Meslek : emekçi Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: ŞÜKRÜ ERBAŞ 27/1/2007, 00:09 | |
| Şükrü Erbaş1 Ocak1954'te Yozgat'ta doğdu. Ş. Erbaş'ın doğum tarihi, nüfus kayıtlarına yukarıdaki gibi geçmiş olmakla birlikte aslında 7 Eylül 1953'tür. İlk ve ortaöğrenimini Yozga'ta yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsü'nü (Sosyal Bilgiler) bitirdi (1978). 1972 yılında girdiği Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü'nden 1998 yılında emekli oldu. 1985-1988 yılları arasında Yarın dergisinin yazı kurulunda, 1993-1999 yılları arasında Edebiyatçılar Derneği'nin yönetiminde görev aldı. İlk şiiri Varlık dergisinde yayımlandı (1978). Yolculuk adlı kitabıyla 1987 Ceyhun Atuf Kansu, Dicle Üstü Ay Bulanık ile 1996 Orhon Murat Arıburnu, Üç Nokta Beş Harf ile 2002 Ahmed Arif (Salih Bolat ile), Gölge Masalı ile de 2005 Ömer Asım Aksoy ödüllerini aldı. Denemelerini İnsanın Acısını İnsan Alır (1995) ve Bir Gün Ölümden Önce (1999) başlıkları altında yayımladı. Gülün Sesi Gül Kokar (1998) ise düzyazılarından oluşur.
Şiir kitaplar Küçük Acılar (1984), Aykırı Yaşamak (1985, Küçük Acılar'la birlikte), Yolculuk (1986), Kimliksiz Değişim (1992), Bütün Mevsimler Güz (1994), Dicle Üstü Ay Bulanık (1995), Kül Uzun Sürer (1996), Derin Kesik (1999), Üç Nokta Beş Harf (2001), Sarkacın Kalbi (2002) Yalnızlık Heceleri (2003) İnsan Sevmezse Ölür (Seçmeler, 2004) Gölge Masalı (2005) | |
| | | rinda Can
Mesaj Sayısı : 56 Yaş : 46 Meslek : emekçi Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 27/1/2007, 00:36 | |
| Senin Korkularını Benim İnceliğimi
</FONT>Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık.
O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. Ben bulutları gösterirken, "bulmacanın beş harfli yemek sorusuna" yanıt aramanla halkalanmış, "Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı" türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, "bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? " diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir yazmayacağım bir süre, Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. Falcı kadınlara inanmayacağım artık. Trafik polislerine adres sormayacağım, Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım...!!
Ş.E
En son tarafından 31/1/2007, 12:41 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | DEVRİM Yenı Uye
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 27/1/2007, 02:07 | |
| ACI İLİŞKİ
Sevgilim, Bir ülke senin gövden kadar masum olsaydı Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı...
Şükrü ERBAŞ
--------------------------------------------- DENİZ
Sen Deniz'din.uzun boylarımızdın.evlerimiz yanlız düşmüş harflerdi.üstümüzde bizim olmayan bir hayat.kuyularda masaldık.gecemiz yoksul güne unutma sürmesi.dünyayı gören rüyamızdın.
Sen Deniz'din.uyanan sesimizdin.gözlerimiz ellerimizde biterdi.uzağımız yine bizdik.sözlerin birden kalabalıktı.sözlerin şehre inmiş kenar mahalleler.iyiliğin sabahına mavi haritamızdın.
Sen Deniz'din.ipe değil yıldızlara çekilmiş onurumuzdun.ekmeğimiz korkuyla acıydı.başkasını bilmezdik.aklımız keçeleşmiş bir geçmiş.gövdemize gelecek zamanları düşürdün.karıncalaşmış özgürlüğümüzdün.
Sen Deniz'sin.bize sonsuzluğu öğretensin.kaç bin kadın,kaç bin erkek,kaç bin çocuk,muradından doğurdu seni.ölümünü aldık,hayatını verdik.parmaklarımız cesaretin mumları.seni anladık,seni çoğaldık,seni ışıdık.
Ş:ERBAŞ
| |
| | | DEVRİM Yenı Uye
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 27/1/2007, 02:08 | |
| EKSİLMESİN İMGEN
Bana verdiğin mutluluğu Paylaşacak kimsem yok Sevincimi içime Ve yalnız taşıyorum
(Biliyorsun ya Susarak yaşamak zorundayım seni)
Bu yüzden gecelere ve sözcüklere Bölüyorum ağırlığını Yüzünü gözbebeklerime çiziyorum Kırık kalemleriyle kirpiklerimin Baktığım her yerde seni göreyim Ve eksilmesin diye imgen
Uykularımda bile
Ömrümün evinden Sır vermez derininden kalbimin.
Şükrü ERBAŞ | |
| | | puduhepa Can
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 52 Yer : zamanda bir yer... Meslek : okur-yazar Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 27/1/2007, 23:56 | |
| “şiir, insanın yalnızlığına tutunma çırpınışının öteki adıdır. varlığına ilişkin tüm tanımları reddedip, insanın kendi anlamını oluşturmasıdır. sığındığı her şeyin, mezarı olduğunu görmüştür.
aşk bile, ikinci gün, bütün ağızlarda aynı cümleyi kurmaktadır. bu aşağılanmaya teslim olmamak için, insanın kendi kalbinin bile dışına çıkma girişimidir şiir. zamanın kuşatmasına karşı bir özgürlük tasarımı oluşturma güzelliğidir. kendi uzaklığı için, insanın, insanlara sunduğu bir özürdür. insanın kendi hayatını, başkalarının mürekkebi ile temize çekmesidir.herkesin gerçeği kendine acı, herkesin acısı kendine biricik" | |
| | | DEVRİM Yenı Uye
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 30/1/2007, 16:42 | |
| GÖZLERİN DÜŞER AKLIMA Üşüyüp yorgun düştükçe yüreğim Kendime görünmez sıkıntılar büyütürüm. Ne senin o dilsiz uzaklığın Ne benim bu rezil gerçeğim Bir çift kanat kesilir gövdem Çıkar gelirim; esmerliğine senin Günışığı giyinmiş o sıcacık tenine. Akşam yüzüme yüzüm sulara Bir korku gölgesi gibi vurdukça Düşerine sığınırım senin, aydınlık Anılarına.. Gözlerin düşer aklıma, kirpiklerin Saçların, avuçlarıma Alırım, tel tel sarınır Isınır avunurum... | |
| | | puduhepa Can
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 52 Yer : zamanda bir yer... Meslek : okur-yazar Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 31/1/2007, 11:52 | |
| Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır Değişen bir dünyaya karşı Kerpiç duvarlar gibi katı Çakır dikenleri gibi susuz Kayıtsızca direnerek yaşarlar. Aptal, kaba ve kurnazdırlar. İnanarak ve kolayca yalan söylerler. Paraları olsa da Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır. Her şeyi hafife alır ve herkese söverler. Yağmuru, rüzgarı ve güneşi Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden Düşünemezler... Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler Seslerinin tonu yumuşak değildir Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler. Gazete okumaz ve haksızlığa Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar. Adım başı pınar olsa da köylerinde Temiz giyinmez ve her zaman Bir karış sakalla gezerler. Çocuklarını iyi yetiştiremezler Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur. Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler. Birbirlerinin evlerine ancak Ölümlerde ve düğünlerde giderler. Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar. Binlerce yılın kalın kabuğu altında Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır. Aldanmak korkusu içinde Sürekli birbirlerini aldatırlar. Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse Karılarından en az on adım önde yürürler Ve bir erkeklik işareti olarak Onları herkesin ortasında döverler. Köylüleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler Kendilerinden olanlarla alay edip Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar. Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir. Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar. Yiğittirler askerde subay dövecek kadar Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır- Ezim ezim ezilirler. Enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler. Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler. Dindardırlar ahret korkusu içinde Ama bir kadının topuklarından Memelerini görecek kadar bıçkındırlar Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez Şehre giderler!
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar. Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde Bunun, Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar. Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki Zengin bir akrabalarından söz ederler. Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre Yollara tükürürler.. Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar. Yarı gecelerde yıldızlara bakarak Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur. Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler. Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe -Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa- Sonuçlarını görmeden inanmazlar. Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur. Mülk düşkünüdürler amansız derecede Bir ülkenin geleceği Küçücük topraklarını ipoteği altındadır. Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden Zamanın derin ırmakları önünde...
Köylüleri söyleyin nasıl kurtaralım?
| |
| | | rinda Can
Mesaj Sayısı : 56 Yaş : 46 Meslek : emekçi Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 31/1/2007, 12:38 | |
|
ÇOK DEĞiL Kİ
Yüreğimde büyüttüğüm gül güneşe çıkamaz Yüreğim o gülü büyütmezse ışıyamaz.
Günüm seninle başlasın istemiştim Çok değil ki... Bir içten gülüşünle ışısın gecem Uzun suskunlukların dilsiziydim Sesin aksın istemiştim dupduru Dağ suları gibi serin Yüreğimin ölü topraklarına. Kirpiklerin gölgelesin yüzümü Gözlerin ömrümün göğü olsun Demiştim, çok değil ki...
| |
| | | Zeynep Cengiz Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 127 Yaş : 37 Yer : istanbul Meslek : öğrenci Kisiel Rutbe : Zeynep C. Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: ŞÜKRÜ ERBAŞ 5/2/2007, 21:31 | |
| ÇOCUKLARI ÖLDÜRDÜLER Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler Bir gülün tenine değmedi hiç elleri Çiçeksiz büyüttüler çocukları
Oyunlarda durmadan yenmeyi öğrettiler Bir büyük oyunda sonra yenildi çokları Sevgisiz büyüttüler çocukları
Dal sürmedi hiçbiri kaldılar yoz kıraçta Çiğ yalan bencillik biraz da kindi suları Gölgesiz büyüttüler çocukları
Konmadı hiçbirinin sesine yumusacık Bir yüreğin dalından uçan sevi kuşları Türküsüz büyüttüler çocukları
El vermek nedir dosta dostluk nedir ki Hep bir oyuna gelmekti korkuları Güvensiz büyüttüler çocukları.
Şükrü Erbaş | |
| | | | ŞÜKRÜ ERBAŞ | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |