| | AHMET ARİF | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
ZOZANB Kıdemli Uye
Mesaj Sayısı : 234 Yaş : 113 Yer : BAZAN ORDAN BAZAN BURADAN Meslek : BEKLEMEK Kisiel Rutbe : DÜNYA HEP ALEVİLERLE GÜZEL Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: AHMET ARİF 25/1/2007, 11:50 | |
| Merhaba
Gün açar, Karın verir yağmurlu toprak. İncesu Deresi, merhaba. Saçakta serçeler daha çılgındır, Bulutlarda kartal, Daha çalımlı. Koparır göğsünden bir düğme daha, Tezkere bekliyen biri. İncesu Deresi, merhaba.
Genç bayraklar vardır, Barış düşünür, Kuyularda işçi, mavilikleri. Ben hepsini düşünürüm, Yirmidört saat Ve seni düşünürüm, Karanlık, hırslı... Seni, cihanların aziz mevyası. İlan-ı aşk makamından bir mısra, Yeerip, kımıldar içimde, Düşer aklıma gözlerin...
Oysa murad alamam. Osya akdan-karadan Bilirim, payım bu kadar... Unutulmuş gülmeyi gözbebeklerim. Unutmuş dudaklarım öpmeyi. İncesu Deresi, merhaba... | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 25/1/2007, 23:57 | |
| Koçero keklik serer palazını tenha kayalıklara uçurur korkusunu kara diken savurur tohumunu kurtulur korkusundan orda bir dağ orda bir taş bir pınar dağ ardında taş ardında pınarlı bir kara mavzer bıyıkları kartallıda başı yağlıklı durur dimdik bakar dimdik bakar barışlı bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun "tutam yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara!" koçero hep durur orda dağlarda
ben türkçe anlatamam o kürtçe anlatamaz farsça çıkmaz doruklara koçero hep durur orda dağlarda
ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler şimdi siz içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altun taslarda geçirebilir misiniz şu yağlı ipi kendi güzel ellerinizle o güzel boynunuza ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız bakıp bakıp zindanlı akşamlara yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi?
dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları çankaya'nın gençirisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında önce yaprak sonra dal sonra dallar ipil ipil küme küme kavakları çankaya sırtlarının çalar gibi bir gizli piyanoda sonsuzluğun şarkısını ve saksıda soluk alan belkide bir camgüzeli bir fesleğen bir kaktüs tutuşurken ormanlar oylum oylum savrulurken kül ve kerpiç rüzgarda! ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü sarınmış kıl şalvara nerden gelir bu ağıt?
yığdım kitapları dağ dağ çağırdım nemrutu karanlığıma bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut öptü ıslak gözlerini aç öküzümün
gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı imdatlara saldırmayın basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar zor ve çetin bir ağıttır koçero bir gelin ağlar onu ben ağlıyamam bıyıkları çengel çengel bir kardaş ağlar acılı bir bacı ağlar bağrıyanık bir ana ben ağlıyamam! ince bir ay batar gider karadağın ardında dolanır kerpiç damı ince bir rüzgar irkiltir bir gece kuşu osmanlı karakollarının duvarlarını bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer kimse bilmez nerde nasıl taptaze bir sımsıcak bir gencecik bir ölüdür o bir selamdır sımsıcak varamamış dostuna varamamış koçero "leb-i derya" şu saltanat şu konaklar şu saraylar şu köşkler bu bereket bu bolluk bu çılgınca hovardalık gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! kırkbin köyden birer kişi göcüyor kırkbin kişi kırkbin köyden onar kişi göçüyor yarım milyon ya ellişer yüzer kişi? göçüyor milyon milyon vatanda vatan güzel beyler hanımlar kusuyor bütün köyler insanlarını kusuyor kasabalar baştanbaşa bütün ülke kusuyor insanını! bu eziklik bu hırçınlık güzel beyler hanımlar bu sınırsız tedirginlik acaba nerede biter? nasıl başlar acaba şenlikli günleri bu toprakların?
bulacak bir gün elbet yatağını bu nehir durulup dinginleşecek birgün elbet bu nehir ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar anacan sularında bu mutlu nehrin!
koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir bir belirsiz karanlıktan bir belirsiz karanlığa irkilip uçmasıdır bir dağ çekirgesinin bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından yamaçtan bir taşın yuvarlanması bir pınarın durup durup akması bir çift gözün karanlığa bakması şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır bir geyiktir koçero sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu tırnakları rüzgarlı suçsuz bir geyik avcılar yakalarsa mezedir eti köpekler kovalarsa diş kırasıdır bir okul piyesidir koçero açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür müsamere derler adına oralarda kaymakamlı savcılı ve çavuşludur biletlidir ve yoksullar yararınadır festivaldir sosyetede modada son buluşlar en taze ilişkiler gürültülü boşanmalar gürültülü birleşmeler hele bir de balesi ve operası "ey vatan" aryası bir de saygıdeğer prensesin saygıdeğer oynaşının ardından telli sazlar ardından yaylı sazlar ardından vurmalılar çekmeliler ve üfürmeliler ardından "kuğu gölü" ardından "fındık kıran" hemencecik candarmalar ve ardından "haydutlar"ı siller'in köroğlu'nun narası: "yine de hey hey!" ve ardından çocukları gülmekten kırıp geçiren çağdaş banka reklamları! candarmalar geçirince kelepçeyi zinciri bileklerine karıncanın poz verince bir fukara karınca en komprador basın aynalarına aşka gelir kompütürler aşka gelir telefonlar telsizler ve doyum noktasına sosyete nunni! o zaman işte çelenk o zaman işte tören alkış bando ve rap rap donanır bayraklarla bankalar sigortalar ve uygunsuz işyerleri bilcümle ve kadehler kadehler ki ses verir yıldızlardan!
gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir oyundur yazılır yazılır bitmez koçero bir oyundur oynanır oynanır bitmez vurur onu candarma vurur onu candarma durmadan vurur ama o bitmez o hep durur öyle orda bıyıkları kartallıda göğsü çapraz fişeklikli gözleri beş yaşında kolları nuh nebi'den bir elinde kanlı mendil bir elinde kara mavzer pır pır eder bir güvercin ucunda namlusunun o hep öyle durur orda taş ardında rüzgarda!
muhtara sorarsanız bizim serseri veli marabaya sorarsanız işini bilmemiş deli köylüye sorarsanız ekmeksiz garibin teki çocuklara sorarsanız yüce dağlar aslanı aslan koçero kimsesize sorarsanız hükümet bilir onu candarmaya sorarsanız devletin dağlarda silah çatması vurguncuya sorarsanız yolkesici yağmacı soyguncuya sorarsanız devletin acizliği sağcıya sorarsanız siktiret pezevengi solcuya sorarsanız "ferman padişahın dağlar bizimdir" istanbullu inanır ki boğazda kaşalottur ankaralı sanır ki temele dinamittir izmirlinin düşlerinde şaşkın köpek balığı antalyalı her gece gergedan görür düşünde erzurum'da kol başıdır erzincan'da deli daylak pir sultan yoldaşıdır sivas'ta bir "kılıcı kanlı" van'da mardin'de bir gözükanlı kaçakçı ah koçero vah koçero koçero eyvah!
gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero hükümet programlarında bir "nakl-i yekun" kapitalist dış basında nobel'lik bir roman politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi diplomata sorarsanız turistik bir serüven kaymakama sorarsanız "ahval-i adiye"den sosyeteye sorarsanız eğlenceli bir briç sorarsanız bezirgan filimciye gişelik bir senaryo sorarsanız bürokrata ******'ün gardrobuna tükürmüş biri hümaniste sorarsanız fransızca bilmeyen montenyi'den anlamıyan mitologya tragedya hümanizma helenizma hiçbirinden çakmayan bir yörüktür koçero! ne anlar rönesanstan ne anlar restorasyondan? bir bazlama bir uçkur üç telli bir zımbırtıdır koçero! sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın demokratik tragedyayı uçuklatmanın sanki sırası mıydı!
müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere kesmiş geçitleri korkunun silahları bir tükenmez sermayedir koçero haksız yönetimlere! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı koşturmayın şifreleri telefonları basar gibi tuz yarama basmayın düğmelere yürekleri hoplatmayın güzel beyler hanımlar paralar girsin diyedir kalantör kasalara toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin bu rüzgar böyle essin bu değirmen böyle dönsün bu çuvallar böyle dolsun diyedir koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı! gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin yeni değil bu hikaye bu oyun eski oyun! ah koçero vah koçero koçero eyvah!
bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara bin kardaş bin acı bin ana bin kerpiç bin harman bin açlık bin yenge bin emmi bin dayı bin zulüm bin acı ve bin karanlık bir akşam birdenbire çıkar dağlara bıyıkları terlememiş bin çocuk bin aşık bin deli bin meczup bin ekmeksiz bin işsiz bin suçsuz kıl şalvar kurtlu çarık naldöken mazıkıran dervişçatlatan itburnu koyakgülü ahlatçalısı bir akşam birdenbire çıkar dağlara çökelekler yoğurtlar arpa bazlamaları yalnayaklar gömleksizler dayanaksızlar munzur'lar çilo'lar palandöken'ler dersim'ler tunceli'ler bingöl'ler tunceli'de mercan'lar ağrı bereketleri tahtalı'lar toroslar ve binboğa'lar bir akşam birdenbire çıkar dağlara
turistik bir gösteridir dağlara çıkmak örneğin ağrı'lara alpler'e sübhan'lara ant'lara himalaya dağlarına derin asya'nın klimancaro'nun tropik karlarına turistik bir gösteridir dağlara çıkmak! gelgör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar turistik diye göstermiyor dağları turist diye vermiyor dağlara çıkanları bir sürekli çıplaklıktır koçero bir sürekli açlıktır bir sürekli haksızlıktır koçero bir sürekli itilmişlik koçero bir vazgeçiştir koçero bir ilgisizlik bin yıllık yoldan gelir üstübaşı kan içinde yorgun bir dilekçedir bir arzuhal koçero bir tanrı selamıdır alınıp verilmemiş görülmemiş bir hacettir koçero çiğnenilip geçilmiş ve sorulmamış upuzun bir eyvahtır upuzun bir pişmanlık bir ünlemdir koçero sığmaz okul kitaplarına erzurum yaylasından erzincan çukuruna ve tecer dağlarından harran cenderesine bir uzun masaldır ki koçero dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda benek benek anlatılır nakış nakış anlatılır bıçak bıçak kurşun kurşun ve türkü türkü! göğsü çapraz fişeklikli bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero yatar türkülerde upuzun ağıtlarda fidan fidan koçero bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına bildirir divanına şaşırtılmaz adaletin: "arkam sensin kalam sensin dağlar hey!" gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! koçero bir vatandır yaşanılır boydan boya koçero bir vatansızlık bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero mavzerleşmiş bir haksızlık yanıtsız bir dilekçe! ben türkçe anlatamam o kürtçe anlatamaz farsça çıkmaz doruklara! gocunmayın güzel beyler hanımlar kan bulaşır ellerime ben anlatamam! | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 25/1/2007, 23:58 | |
| BENDEN BİLMEYİN istanbul'da bir fabrika fabrikayı ben koymadım oraya ben diyorum ki size istanbul'da bir fabrika
fabrikayı işçiler çalıştırır işçileri bir milyoner ben diyorum ki size fabrikayı işçiler çalıştırır
grev gittikçe büyüyor grevi ben istemiyorum ben diyorum ki size grev gittikçe büyüyor
bini boşaldıkça biri doluyor binini ben boşaltmıyoum ben diyorum ki size bini boşaldıkça biri doluyor
bu düzen beyler düzeni bu düzeni ben yapmadım ben diyorum ki size bu düzen beyler düzeni
ortalık gitgide karışıyor ortalığı karıştıran ben değilim ben diyorum ki size ortalık gitgide karışıyor
birgün kıyamet koparsa kıyamet kopsun istemiyorum ben diyorum ki size birgün kıyamet koparsa
gençler kuytularda öpüşüyorlar marulun vakti geçti şimdi karpuzlar kızaracak ardından fındık fıstık ardından ayva ayvayı sarartan ben değilim ben diyorum ki size gençler kuytularda öpüşüyorlar ayvanın vakti
| |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 25/1/2007, 23:59 | |
| Sivas Sabahı eylülün bulanık bir çay gibi ekime aktığı gündü yine yaslı değirmenler yine mazılar çığlık çığlık yine bir akşamdı sivas çarşısında yine akşam taşıyorlardı ıslak sivas çarşısına kağnılar sanki gülerken vurulmuştuk sanki akşamdık sanki bir savaşertesiydi durup yaşlandığımız ay altında kerpiç ve kül ve ağıt
namlular yılan sırtı meneviş tren düdükleri yakın uzak yabanıl ben bu gözleri bir ali galip'te gördüm kurtuluşun bir sayfasında sinsi hain şımarık ve daha içimde sivas sabahlarının o delikanlı gerinişi sırsıklamdık ben bu gergin havaları her zaman sevdim bu bir kurultay havasıdır bir abdurrahman halayına duruştur bu sığamadım gecelere sığamadım türkülere sığamadım kadın sesinde anadolu akşamlarına onlar o kaşları yıkık çakmaktaşı gibi kuvayi milliyeciler mustafa kemal şafağının kıyısında öylece duruyorlar yüreklerinde katıksız güvenleri yalın yüzlerinde haklı öfkeleriyle öylece duruyorlar dimdik ve apaydınlık sığamadım toprağımda kar aklığına sığamadım delikanlı içkilere yaylamda sığamadım nakışlarla boğulan gözyaşlarına ben bu gergin havaları her zaman sevdim
bak yine barut gibiyim sanki kurultaydayım sanki kulaklarımda sömürge sinekleri oysa sivas çarşısındayım gözlerime yağmur yağıyor namlular yılan sırtı meneviş. sen bir hüzzam makamından akşama bakıyorsun menekşe gözlerinde uzak bir acının ince buğusu kül rengi bir tango seni uykulara çekiyor ya bir roman kahramanısın ya da bir paris yolcusu
bu akşamlar hep böyledir karakuş gibi iner yukarlardan fabrikada sokakta perdeler arkasında vurur insanı bu akşamlar hep böyledir, ben işte hep böyle ******ürülürüm beni heryerde görürsün adres kullanmıyorum bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan bayrakları insanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları kötüler ali galip'seler ben kuvayi milliyeciyim yüreğimde doludizgin bir kardeşlik özlemi o şafağın kıyısında yine dimdik beklemekteyim
bir sivas sabahı var ki onu sonra göstereceğim
| |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 25/1/2007, 23:59 | |
| Soluk Soluğa Sokaklardan alanlardan gelmişim güzel anam tatlı bacım kardeşim kavgalardan gelmişim ne bakarsın yaslı yaslı yüzüme üstüm başım lime lime pis diye
Bak şu ellerimin bayraklarına bak alnıma güzel anam tatlı bacım kardeşim alnımın şafaklarına
Benzemiyor bu kavga yumuşacık salonlarda kalça çalkalamağa ve serilip yatmağa kuş tüyü yataklarda
Süt dökerek gelenler bu saltanata süt dökerek gidecekler bu saltanattan..!
Böyle diyor William baba böyle diyor kelepçede yatanlar vurulanlar sokakta..!
böyle diyor ! baksana
Öp beni güzel anam tatlı bacım kardeşim kucakla beni
Aşına, ekmeğine, kahrına, karanlığına, özlemine, umuduna, kat beni..!
olacak ne dedikse olacak bütün bunlar güzel anam, tatlı bacım kardeşim
olacak bütün bunlar..!
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak bu dünya kalmayacak haramilere....! | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 26/1/2007, 00:00 | |
| Hasretinden Prangalar Eskittim Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamlardan, Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... | |
| | | ROSE Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 190 Yaş : 39 Yer : dünya Meslek : öğretmen Kisiel Rutbe : sürgün Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 26/1/2007, 13:27 | |
| ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ Doğdun, Üç gün aç tuttuk Üç gün meme vermedik sana Adiloş Bebem, Hasta düşmeyesin diye, Töremiz böyle diye, Saldır şimdi memeye, Saldır da büyü...
Bunlar, Engerekler ve çıyanlardır, Bunlar, Aşımıza, ekmeğimize Göz koyanlardır, Tanı bunları, Tanı da büyü...
Bu, namustur Künyemize kazınmış, Bu da sabır, Ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara Sarıl da büyü. | |
| | | Sevgi Erkan Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 53 Meslek : Eğitim Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 27/1/2007, 02:04 | |
| TERKETMEDİ SEVDAN BENİ
Terketmedi sevdan beni Aç kaldım, susuz kaldım Hayın, karanlıktı gece Can garip, can suskun Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede Tütünsüz uykusuz kaldım Terketmedi sevdan beni...
Ahmed Arif | |
| | | Sevgi Erkan Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 53 Meslek : Eğitim Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 27/1/2007, 02:05 | |
| [size=12]Ay Karanlık
Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık... İtten aç, Yılandan çıplak, Vurgun ve bela Gelip durmuşsam kapına Var mı ki doymazlığım? İlle de ille Sevmelerim, Sevmelerim gibisi? Oturmuş yazıcılar Fermanım yazar N'olur gel, Ay karanlık... Dört yanım puşt zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım puşt zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş Etme gel, Ay karanlık...
Ahmed Arif | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: TUTUKLU 1/2/2007, 23:09 | |
| Birden Kurşun yemiş gibi susar Gözbebeklerine karşı Susar da Açılıp yol verir şehir Sade radyolarda gamlı bir hava "Elaziz, uzun çarşı" Firarda gözüm yok Namussuzum yok Yok pişmanlık bir halim Yaslanıp bir cigara yakmak isterim Dumanı cevahir değer Mağlup mu desem, mahçup mu Ama ikisi de değil Ben garip, sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım ki bu akşam üstü Sevgilik Canavar götürür gibi İki yanım İki süngü.. | |
| | | Sevgi Erkan Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 53 Meslek : Eğitim Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 6/2/2007, 16:21 | |
| BİR AKŞAMÜSTÜDÜR Bir akşamüstüdür şarabî Bahçeler ve dağlar üzre hükümran; Tam dünyayı dolaşmak saatindesin. Ay ışığı su içer birazdan. Kızarmış kalçalarını çanlar Alabildiğine vurur. Sen çocuk tulumunda Matbaa mürekkebi Rüsva olmuş ellerinin emeği, Manşetlerde kilometre kilometre yalan Sallanır durur. Bir akşamüstüdür katil, muhteşem Alıp götürmüşler dost dediğini Almış rüzgârlar içini, Ümide benzer, sevdaya benzer... Soğuk bir namludur kör ve pusuda Ense kökünde zulüm, Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur Burnun dibine hürriyet. Seviyorum mümkün değil; Aranızda kurşun, yasak bölge var Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel Kanunu yapanlar ihtiyar. AHMED ARİF | |
| | | Sevgi Erkan Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 53 Meslek : Eğitim Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: AHMET ARİF 6/2/2007, 16:22 | |
| SUSKUN Sus, kimseler duymasın, Duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece, Seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu Bir daha hangi ana doğurur bizi? Ruhum... Mısra çekiyorum haberin olsun. Çarşıların en küçük meyhanesi bu, Saçları yüzümde kardeş, çocuksu. Derimizin altında o ölüm namussuzu... Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor. İlktir dost elinin hançersizliği... Ağlıyor yeşil. Rüya, bütün çektiğimiz. Rüya kahrım, rüya zindan. Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram... Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik, İki yitik hasret, İki parça can. Çatladı yüreği çakmaktaşının, Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su... Ağıyor yeşil. AHMED ARİF | |
| | | | AHMET ARİF | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |