|
| NAZIM HİKMET | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
ZOZANB Kıdemli Uye
Mesaj Sayısı : 234 Yaş : 114 Yer : BAZAN ORDAN BAZAN BURADAN Meslek : BEKLEMEK Kisiel Rutbe : DÜNYA HEP ALEVİLERLE GÜZEL Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 11:56 | |
| YÜRÜMEK... yürümek; yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek.. yürümek; dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek .. yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek .. yürümek; yürekten gülerekten yürümek ...
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:06 | |
| Su başında durmuşuz, çınarla ben. Suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.
Su başında durmuşuz, çınarla ben, bir de kedi. Suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim, bir de kedinin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz, çınar, ben, kedi, bir de güneş. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz, çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün. Suyun şavkı vuruyor bize, çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz. Önce kedi gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra ben gideceğim, kaybolacak suda suretim. Sonra çınar gidecek, kaybolacak suda sureti. Sonra su gidecek güneş kalacak; sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz. Su serin, Çınar ulu, Ben şiir yazıyorum. Kedi uyukluyor Güneş sıcak. Çok şükür yaşıyoruz. Suyun şavkı vuruyor bize Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.......
Nazım HİKMET RAN 7 Mart 1958, Varşova - Şvider
Nazım Hikmet'in en sevdiğim şiirlerinden birini paylaşmak istedim. | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:06 | |
| Nazım Hikmet’in yazdığı Nikbinlik isimli şiirinden
Güzel günler göreceğiz çocuklar Motorları maviliklere süreceğiz…
Dizelerini öğrencilik dönemimde bir öğretmenim anı defterime yazmıştı. Bu dizeleri okuyunca benim de güzel günler göreceğimize olan inancım pekişmişti.
Nazım Hikmet, bu dizelerinde dile getirdiği güzel günleri tüm insanlığın görmesini isterdi. Tıpkı aydın olmanın önemli bir sorumluluk olduğunun bilincinde olan tüm aydınlar gibi o da bunu sadece istemekle kalmadı; bu inancı ve isteği doğrultusunda yapabildiği en iyi şeyi kullanarak, yazarak mücadele etti.
Bu yüzden onun mücadelesi gürültülü ve patırtılı olmaktan uzak bir mücadeledir. Tam 40 küsur yıl süren bir mücadele..
Nazım Hikmet’in 40 yılı aşkın bir sürede yapmış olduğu şiir kariyeri onun evrensel bir şair olarak tanınmasına yol açmıştır. Bunu da doğal karşılıyorum çünkü onun dünyaya bakışı evrenseldir ama bunu seslendirirken kendi topraklarında birikmiş sesi, dili kullanmıştır. Nazım’ın özgünlüğünün özetinin bu olduğunu düşünmekteyim.
Nazım, birçoğumuzun kabul ettiği gibi çok iyi bir şairdir. Belki onun hakkında uzman olanlar daha farklı özelliklerini ortaya dökebilirler ama ben bir uzman olmayarak şunu söylemek isterim ki; o, son derece sıradan dizeler ile insanlığın ortak duygu ve düşüncelerini çok kolaylıkla, hiçbir imgeye başvurma gereği bile hissetmeden, son derece sıradan ama derinliği olan dizeler ile anlatmıştır.
Sözgelimi, bir grup arkadaş ile bütün bir gece tartıştığımız ve tartışmaktan yorulmadığımız
Ne ölümden korkmak ayıp Ne de düşünmek ölümü
Dizelerinde olduğu gibi.. | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:07 | |
| Memleketimden İnsan Manzaraları..
Nazım Hikmet bu yapıtında sıradan insanları aynı mekanda buluşturmuş ve bu kişiler aracılığı ile sıradan insanların da duyguları, hayatları olduğunu anlatmıştır. Ancak, asıl anlatılmak istenen şey ülkedeki insanların sınıfsal durumlarından yola çıkarak ülkenin durumudur.
Bu yapıta Çankırı Hapishanesinde başladığı ve Bursa Hapishanesinde devam ettiği söylenmektedir.
Şöyle hayal edin.. Bir bahar günü, Haydarpaşa garındasınız. Merdivenlerde duran 50’li yaşlarda bir adam dikkatinizi çeker. Zayıf, uzun burunlu, yanaklarının üstü çiçek bozuğu olan bir adamdır bu.. Ürkek ve düşünceli görünmektedir.
N. Hikmet’in elimizde bulunan haliyle (bir kısmı ya yok edilmiş ya da kaybolmuştur) 17.000 dizeden oluştuğu söylenen Memleketimden İnsan Manzaraları böyle bir görüntü ile başlar. Görüntü diyorum çünkü, bu yapıtı okuduğunuzda her şey, orada yazan her şey bir film gibi gözünüzün önünden akmaya başlar. Hele ki ayrıntılar..onlar olağanüstüdür.
Devam edelim..
Galip Usta’nın tuhaf şeyler düşündüğünü öğreniriz. Ona biraz daha yaklaşırız. Örneğin 5 yaşındayken -Kağıt helvası yesem her gün diye hayal kurmuştur. Bu hayal tam da o yaşa uygun bir masumiyettedir. 10 yaşındayken -Okula gitsem diye düşünür. İşte bu an, biz bu ayrıntıdan çocuğun ekonomik durumunu öğreniriz. Hayaller böyle sürüp gider ama okuyan herkes için aynı vuruculukta olduğunu düşündüğüm düşünceye takılır kalırız. Zaten Galip Usta’da aynı düşünceye takılmıştır, 20 yaşından 51 yaşına kadar.. -Ya işsiz kalırsam…Ya işsiz kalırsam… Ve son olarak takıldığı düşüncesi -Ölürken üstümde bir yorganım olacak mı? düşüncesidir ki, bu düşünceler şairin başka bir şiirinde “Büyük” olarak adlandırdığı insanlığa ait düşüncelerdir.
Onun şiiri sıradan insanları, hepimizin sıradan hikayelerini anlatır. Bence Nazım’ı Nazım yapan öğelerden biri de budur. | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:07 | |
| İnsanların türküleri kendilerinden güzel, kendilerinden umutlu, kendilerinden kederli, daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini. İnsansız yaşayabildim türküsüz hiçbir zaman. Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin
Bu dünyada yiyip içtiklerimin, gezip tozduklarımın, görüp işittiklerimin, dokunduklarımın, anladıklarımın hiçbiri, hiç biri, beni bahtiyar etmedi türküler kadar… | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:08 | |
| Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mi zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin Fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sende ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha olumlu düşünüyorum Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? İçimden bir şey : belki diyor.
(18 Şubat 1945) | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:08 | |
| On sekiz yaşında yürek bir sapan taşı gibi fırlatılır ve kafamız omuzlarımızın üstünde değil, nerelerde? nerdedir? On sekiz yaşında hatırasız yatılır, On sekiz yaşında pırıltılar ilerdedir: bir yanı deniz derya bir yanı yemyeşil ormanlık, bir yanı gayya kuyusu, bir yanı bizimle başlayan dünya, bir yanı günlük güneşlik, bir yanı rüya, bir yanında sırt üstü yat, yıldızlara bak, bir yanı dümdüz alabildiğine koş, bir yanı tozluk dumanlık, bir yanı bomboş,
habbeler kubbedir, pireler deve bin kere katılır
On sekiz yaşında hatırılar düşünülmez anlatılır. | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:09 | |
| Memleketimi seviyorum : Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim : Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim. Memleketim ne kadar geniş : dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana. Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum. Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum.
Memleketim : develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim. Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim : Ankara ovasında keçiler : kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması. Yağlı, ağır fındığı Giresun'un. Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun ve renk renk salkım salkım üzümler ve sonra karasaban ve sonra kara sığır ve sonra : ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir...
| |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:09 | |
| : MUKADDES KARIN Sen ey kırmızı gözlü ana, Sen ey kahredip yaratan, Sen ey köprü altlarında sularlayan yana yatan. Sen ey yangınlı meydanların sesi.. Sen ey şiirlerin şiiri, bestelerin bestesi.. Sen ey kardeşim sen ey kahrolası sen ey darağaçlık. Sen ey her şey, sen ey AÇLIK!!! Çıplak ayaklarına alnımı koyar andederim ki, derim ki: DÖĞÜŞECEĞİM, benim, bizim, onun, onların değil SENİN mukaddes karnın doyana kadar...
1929 Tarih: Çrş Oca 17, 2007 11:15 pm Mesaj konusu: MUKADDES KARIN Sen ey kırmızı gözlü ana, Sen ey kahredip yaratan, Sen ey köprü altlarında sularlayan yana yatan. Sen ey yangınlı meydanların sesi.. Sen ey şiirlerin şiiri, bestelerin bestesi.. Sen ey kardeşim sen ey kahrolası sen ey darağaçlık. Sen ey her şey, sen ey AÇLIK!!! Çıplak ayaklarına alnımı koyar andederim ki, derim ki: DÖĞÜŞECEĞİM, benim, bizim, onun, onların değil SENİN mukaddes karnın doyana kadar...
1929 | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:10 | |
| Afrika, Niyazalant sömürgesi. Saat sabahın dördü. Dipçikler kapıları dövdü ve işte fotoğraf : Zenci kardeşlerim bir don bir gömlek ve ayakları çıplak ve pembe avuçlu elleri kıvırcık başlarının üzerinde dizilmişler duvar diplerinde.
Tıpkı bizim gibi, bizim de dipçikle dövüldü kapılarımız, bizim de ellerimiz havada, ayaklarımız çıplak, ama bizde de bize bağlı duvar diplerinde esir kalıp kalmamak. | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:10 | |
| O VE AKSAKALLILAR
Yeşil selviler, beyaz mezar taşları ve elyazma kitaplar vardı manzarada. Gün akşama yakındı ve durgundu.
Bir yemiş sofrasının başında bağdaş kurmuş gibi oturmuşlardı etrafına ibret aynasının. Aksakalları bilgin, gözleri genç, elleri yorgundu, ilhamlı, vahim ve dalgındılar. O, birdenbire meclise geldi dedi : «— İbret aynasından bakıp çubuklarını yakıp şerh ü izah edenler. Değişmekte olanı görüp içine girip değiştirmektir hüner. Ve sanmayın ki değişen başı boş bir oktur, kanunu ve nizamı yoktur. Ben, bilip bildiririm ki : Rab ve kitap ve saçı rüzgârda uçan «kahraman» değil, (karanlık orman, tuzlanmamış deri, budaklı lobut ve taş baltadan beri) Onlar'dır büyük macerayı yapan. Onlar ki toprakta karınca suda balık havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur cahil, hakîm ve çocukturlar. Ve kahreden yaratan ki Onlar'dır, şarkılarımda yalnız Onlar'ın maceraları vardır | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:11 | |
| ZAFERE DAİR
Korkunç ellerinle bastırıp yaranı dudaklarını kanatarak dayanılmakta ağrıya. Şimdi çıplak ve merhametsiz bir çığlık oldu ümid... Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır...
Günler ağır. Günler ölüm haberleriyle geliyor. Düşman haşin zalim ve kurnaz. Ölüyor çarpışarak insanlarımız — halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı — ölüyor insanlarımız — ne kadar çok — sanki şarkılar ve bayraklarla bir bayram günü nümayişe çıktılar öyle genç ve fütursuz...
Günler ağır. Günler ölüm haberleriyle geliyor. En güzel dünyaları yaktık ellerimizle ve gözümüzde kaybettik ağlamayı : bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp gözyaşlarımız gittiler ve bundan dolayı biz unuttuk bağışlamayı...
Varılacak yere kan içinde varılacaktır. Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır...
1941, Sonbahar... | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:12 | |
| BEYAZIT MEYDANI'NDAKİ ÖLÜ
Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatıyor ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatacak toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı.
Mayıs 1960
BEYAZIT MEYDANI'NDAKİ ÖLÜ
Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatıyor ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatacak toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı.
Mayıs 1960 | |
| | | sunam Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 52 Meslek : işsizlik Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 25/1/2007, 18:12 | |
| Güneşi İçenlerin Türküsü
Bu bir türkü: toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü: alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı, kızıl bir meş'ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını; altın yeleli aslanların ağ:zını yırtarak gerindik!
Sıçradık; şimşekli rüzgarlara bindik!. Kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli suvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını!
AKIN VAR GÜNEŞE AKIN! GÜNEŞİ ZAPTEDECEĞİZ GÜNEŞİN ZAPTI YAKIN!
Düşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların gözyaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! İşte: şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; su güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at!
AKIN VAR GÜNEŞE AKIN! GÜNEŞİ ZAPTEDECEĞİZ GÜNEŞİN ZAPTI YAKIN!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, toprak kokuyor bakır sakallarımız! Neş'emiz sıcak! kan kadar sıcak, delikanlıların rüyalarında yanan o "an" kadar sıcak! Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru! Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
AKIN VAR GÜNEŞE AKIN! GÜNEŞİ ZAPTEDECEĞİZ GÜNEŞİN ZAPTI YAKIN!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tutuyor! Kalın tuğla bacalar kıvranarak ötüyor! Haykırdı en önde giden, emreden! Bu ses! Bu sesin kuvveti, bu kuvvet yaralı aç kurtların gözlerine perde vuran, onları oldukları yerde durduran kuvvet! Emret ki ölelim emret! Güneşi içiyoruz sesinde! Coşuyoruz, coşuyor!.. Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde mızrakları gögü yırtan atlılar koşuyor!
AKIN VAR GÜNEŞE AKIN! GÜNEŞİ ZAPTEDECEĞİZ GÜNEŞİN ZAPTI YAKIN!
TOPRAK BAKIR GÖK BAKIR. HAYKIR GÜNESİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜNÜ, HAY-KIR HAYKIRALIM!
| |
| | | DEVRİM Yenı Uye
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 26/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 26/1/2007, 01:05 | |
| DON KİŞOT
Ölümsüz gençliğin şövalyesi, ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına, bir temmuz sabahı fethine çıktı güzelin, doğrunun ve haklının : önünde mağrur, aptal devleriyle dünya, altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı. Bilirim, hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine, hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok, yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin Dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün, sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu, alaşağı edecekler seni bir temiz pataklayacaklar.
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun, sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin ağır, demir kabuğunun içinde
ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
| |
| | | ROSE Guvenilır Üye
Mesaj Sayısı : 190 Yaş : 39 Yer : dünya Meslek : öğretmen Kisiel Rutbe : sürgün Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 26/1/2007, 13:24 | |
| SEVİYORUM SENİ Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni | |
| | | Sevgi Erkan Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 53 Meslek : Eğitim Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 27/1/2007, 13:35 | |
| [size=12] Merhaba Çocuklar
Nâzım, ne mutlu sana cân ü gönülden, ferah ve emin, «Merhaba,» diyebildin. Sene 940. Aylardan temmuz. Ayın ilk perşembesi günlerden. Saat : 9.
Mektuplarınıza böyle mufassal tarih atın. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki en kalın kitaptan çok yazısı var : ayın, günün ve saatın.
Merhaba, çocuklar.
Bir geniş bir büyük «Merhaba» demek, sonra bitirmeden sözümü yüzünüze bakıp gülerek — kurnaz ve bahtiyar — kırpmak gözümü...
Biz ne mükemmel dostlarız ki kelimesiz ve yazısız anlaşırız...
Merhaba, çocuklar, merhaba cümleten...
Nazım Hikmet | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 10:33 | |
| SENİ SEVİYORUM
Çömeldim, bakıyorum toprağa
otlara bakıyorum
böceklere bakıyorum
mavi mavi çiçek açmış onlara bakıyorum
sen bahar toprağı gibisin sevgilim
sana bakıyorum
Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü
ağacın dallarını görüyorum
uçan leylekleri görüyorum
göz açık rüya görüyorum
sen bahar mevsiminin gökyüzü gibisin
seni görüyorum
Gece kırda ateş yaktım ateşe dokunuyorum
suya dokunuyorum
kumaşa dokunuyorum
gümüşe dokunuyorum
sen yıldızların altında yakılan ateş gibisin
sana dokunuyorum
İnsanların içindeyim seviyorum insanları
hareketi seviyorum
düşünceyi seviyorum
kavgamı seviyorum
sen bahar içinde bir insansın sevgilim
seni seviyorum
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 10:33 | |
|
YAPRAK DÖKÜMÜ
elli bin şiir roman filan okudum yaprak dökümünü anlatır
elli bin film seyrettim yaprakların dökümünü gösterir
elli bin kere gördüm yaprak dökümünü
düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların
elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında avucumda ve parmaklarımın arasında
ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi
hele bulvarlarda yaprak dökümüne
hele kestaneyseler
hele çocuklar geçiyorsa oralardan
hele güneşliyse hava
hele iyi haber almışsam o gün dostluk üstüne
hele o gün sancımıyorsa yüreğim
hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse
yaprak dökümüne rastlamak burar içimi
hele bulvarlarda yaprak dökümüne
hele kestaneyseler..
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: RÜBAİLER 29/1/2007, 12:53 | |
| 1
Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ filân değil, uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûlâ filân değil. Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi : «Suret hemi zıllest...» filân diye başlayan değil...
2
Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir, ruhum onun, o dışımdaki âlemin bende akseden hayâlidir. Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl bana ışığı vuran yârimin cemâlidir...
3
Sevgilimin hayâli dile geldi aynanın üzerinde : «— O yok, ben varım,» — dedi bana günün birinde. Vurdum, düştü parçalandı ayna, kayboldu hayâl ve lâkin çok şükür sevgilim duruyor yerli yerinde...
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: RÜBAİLER 29/1/2007, 12:54 | |
| 5
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle. Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
6
Öptü beni : «— Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,» — dedi. «Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,» — dedi. «İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde : «körler onları görmese de, yıldızlar vardır,» — dedi...
7
Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de, çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...
8
«— Paydos...» — diyecek bize bir gün tabiat anamız, — «gülmek, ağlamak bitti çocuğum...» Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak : görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat... | |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 12:56 | |
| 9
Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha, güzelim dünya elvedâ, ve merhaba k â i n a t . . .
10
Balla dolu petek yani gözlerin güneşle dolu... Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın, bal başka petekleri doldurmakta devâmedecek...
11
Ne nurdan ne çamurdan, sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan...
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 12:56 | |
| 12
Lahana, otomobil, veba mikrobu ve yıldız hep hısım akrabayız. Ve ey güneş gözlü sevgilim, «Cotigo, ergo sum»1 değil bu haşmetli ailede varız da düşünebilmekteyiz...
Düşünüyorum, demek ki varım.
13
Aramızda sadece bir derece farkı var, işte böyle kanaryam, sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun, ben elleri olan, düşünebilen adam...
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 12:57 | |
| 1
«— Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,» — dedi Hayyam. Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam : «— Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,» — dedi, «şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param...»
2
Ölümü, ömrün kısalığını tatlı bir kederle düşünerek şarap içmek lâle bahçesinde, ayın altında... Bu tatlı keder doğduk doğalı nasibolmadı bize : bir kenar mahallede, simsiyah bir evde, zemin katında...
3
Ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan : yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan... Perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı, gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan...
| |
| | | Yağız Forum Bilgini
Mesaj Sayısı : 419 Yaş : 64 Yer : Yedi tepenin dibinden Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ Kayıt tarihi : 25/01/07
| Konu: Geri: NAZIM HİKMET 29/1/2007, 12:58 | |
| 4
Geçmiş günün hasretini çekmem — yalnız bir yaz gecesi bir yana — ve gözümün son mavi pırıltısı bile gelecek günün müjdesini verecek sana...
5
Ben, bir insan, ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben, tepeden tırnağa iman, tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibâret ben...
6
Ben, spiker, konuştum, sesim bir tohum gibi ağır ve çıplak : — Kalbimin saat ayarını veriyorum, gonga tam şafak vakti vurulacak.
| |
| | | | NAZIM HİKMET | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |