ALEVILER BIRLIGI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVILER BIRLIGI

Ozgur ve Demoktrat Platform
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 ANADOLU EFSANELERİ

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 14:15

ANADOLU EFSANELERİ

Onlarca uygarlığın yaşandığı Anadolu’nun kültüründe sözlü tarih önemli bir yer tutmakta. Efsaneler de bu sözlü tarihin bir kolu.

İstedim ki, bizler burada bildiğimiz efsaneleri paylaşalım.

Ben en bilinen ve kadınların en rağbet ettiği Şahmaran Efsanesi ile başlayacağım..

Katkılarınızla bu topik zenginleşecektir. Katkılarınız için şimdiden teşekkürler..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 16:52

ŞAHMARAN EFSANESİ

Şahmaran Efsanesi sadece Anadolu’ya özgü bir efsane değil. Bildiğim kadarıyla bu efsane Ortadoğudaki komşularımızın efsaneleri arasında da yer alır. Örneğin Adana yöresine özgü olan Şahmaran efsanesinde yılanın gözü şifa olduğu için öldürülmüştür. Ortadoğuda anlatılan efsanede ise yılanın sütü şifa kaynağıdır.

Sadece Anadolu’da dahi Şahmaran efsanesi birkaç ayrı bölgede, o bölgeye özgü bir efsaneymiş gibi anlatılmakta.

Ben sizlere en bilinenini, Adana yöresine özgü olanını anlatacağım.


Yılanlar şahı Şahmaran Adana, Misis’e yakın yılanlı kalede yaşarmış. Burası Şahmaran’ın ülkesiymiş. Ne yılanlar Misis’den aşağıya, insanların yaşadıkları yerlere inerler; ne de insanlar yılanların ülkesine giderlermiş.

Günün birinde bir insan, yılanların yaşadığı bu ülkeye girmiş. Diğer yılanlar bu insanı sokup öldürecekken, Şahmaran yetişmiş ve insanoğlunu “ Var, git insanoğlu. Ben yılanlar şahı Şahmaran’ım. Ülkemize ilk ayak basan insan olduğun için seni bağışlıyorum ama bir daha ülkemize ayak basma” demiş. İnsanoğlunun yanına da onun güvenliği için bir kaç yılan vererek, yılanlar ülkesinin sınırına kadar ona refakat etmelerini emretmiş.

Misis'e yakın bir yere gelince de yılanlar "Hadi insanoğlu, burdan sonrası insanların yurdu. Bir daha da ülkemize girme. Biz de sizin ülkenize girmeyiz. Sadece Şahmaran sizin ülkenize girebilir. O da Misis'teki taç hamamda ara sıra yıkanmak için" diyerek insanoğlunu bırakıp, ordan ayrılırlar.

Gel zaman, git zaman Misis beylerinden biri çaresiz bir derde yakalanır. Çevredeki hekimlerin verdikleri ilaçlar derdine derman olmaz. Bunun üzerine bey, "derdine derman bulacak hekime ağırlığınca altın vereceğini" vaad eder. Bir süre sonra bir hekim, beyin hastalığının dermanının Şahmaran'ın gözleri olduğunu söyler.

Ancak, insanlar Şahmaran'ın ülkesine gitmekten korkarlar. Bey, yine haber salar. "Kim ki bana Şahmaran'ı bulup onu bana getirirse ya da yerini söylerse ona ağırlığınca altın vereceğim" der.

Bu haber her yere yayılır. Ta ki, Şahmaran'ın kurtardığı insanoğlu'nun kulağına kadar ulaşır. İnsanoğlu bey'e giderek, Şahmaran'ın taç hamam'a ara sıra yıkanmaya gittiğini söyler.

Bey'in adamları da Şahmaran'ı hamamda yakalayıp, öldürürler ve gözlerini beylerine getirirler. Bey de bu gözleri yiyerek eski sağlığına kavuşur.

Rivayet o dur ki, bir gün yılanlar insanlardan Şahmaran'ın intikamın alacaklardır..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 16:52

ORTADOĞU'NUN ŞAHMARANI YEMLİHA

Ortadoğu'nun Şahmaranı Yemliha efsanesininin ana tanrıça özellikleri gösterdiğini düşünüyorum.

Bu efsaneye göre Yemliha yer altında yaşamaktadır.

Efsaneye göre çok eski zamanlarda Yunanistanda bir bilge varmış. Ancak bu bilgenin el yazmalarını, bilgisini, kitaplarını devredeceği bir oğlu yokmuş.
Bu bilge hergün gökyüzünün sahibine bir oğlunun olması için dua edermiş ve bir gün bu duası kabul olmuş. Yaşlı bilgenin karısı hamile kalmış ama bu kez bilgeyi de oğlunun doğumunu göremeden öleceği endişesi almış. Karısını yanına çağırarak zamanının tükendiğini, doğacak oğluna Hasip isminin verilmesini ve tüm kitaplarını da oğluna bıraktığını belirterek, sizlere ömür..

Bundan bir kaç gün sonra yaşlı bilgenin bir oğlu olmuş. Annesi adını da Hasip koymuş. Hasip 5 yaşına gelince de okula göndermiş ama Hasip hiç birşey öğrenememiş. Daha sonra annesi onu okuldan alıp, bir zenaatkarın yanına vermiş fakat Hasip yine bir şey öğrenememiş.

15 yaşına gelince annesi bari evlendireyim, belki bir sorumluluk sahibi olur diye Hasip'i evlendirmiş ama Hasip hiç bir şeyden zevk almıyormuş.

Birgün Hasip'in oduncu komşuları oduna giderken onu da yanlarına almışlar. Ormanda odun keserken yağmur başlayınca bir mağaraya sığınmışlar. Hasip, ateş yakıp ısınmak için mağara tabanında bir boşluk hissetmiş. Mağara tabanını kazınca bir kuyu, kuyunun içinde fıçılar görmüşler. Hasip kuyuya inmiş ve fıçıların içinde bal olduğunu görmüş. Bal'ın odundan daha çok para edeceğini düşündükleri için de bal fıçılarını yukarıya çekmişler. Sonra da Hasip'i kuyuda bırakıp, annesine ve karısına da Hasip'i bir kurt'un parçaladığını söylemişler. Balları satıp zengin olmuşlar.

Bu arada Hasip, arkadaşlarının dönmeyeceğini anlayınca dar olan kuyuyu genişletmek için elindeki balta ile delik açmaya çalışmış ama duvarlar granitten olduğu için bunu başaramamış. Bu yüzden de ölümü kabullenip, kuyunun dibine doğru yürümeye başlamış. O sırada karşılaştığı bir akrebi öldürmüş ve onun nerden geldiğini anlamak için baktığında duvarda bir çatlak, çatlaktan da bir ışık sızdığını görmüş. Çatlağı balta ile zorlayarak açarak kendisini bir yeraltı dehlizinin başında bulmuş.

Hasip, bu dehlizde epeyce ilerlemiş. Bir süre sonra üzerinde gümüş bir kilit, altın anahtar bulunan kara çelikten bir kapının önünde kendisini bulmuş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 16:55

Bu kapıyı baltanın yardımı olmadan, yani anahtar ile açmış. Knedini saf zümrütten bir tepenin eteklerinde, bir gölün kenarında bulmuş. Gölün kenarında altından ve etrafı değerli taşlar ile süslü bir taht ve yine değerli taşlar ile süslü oniki bin sandalye (nasıl saymışsa) görmüş.

Hasip hemen altın tahta oturmuş..Oturunca da zümrüt tepesinin yamaçlarından aşağıya güzel bir şarkı ve müzik eşliğinde sayısız güzel kızın geldiğini görmüş. Ancak bu kızların alt tarafları yılanmış..Hasip gelenlerden dört kadının başları üstündeki altın leğende başlarının üstünde kraliçelerini taşıdığını farketmiş.

Neyse..şarkı bitince yılanların kraliçesi de Hasip'i farketmiş ve ona:
"Ben yeraltı ülkesinin kraliçesi Yemliha'yım. Benim ülkeme hoşgeldin. Bana kim olduğunu ve yerin altındaki bu ülkeye nasıl ulaştığını anlat." demiş. Bunun üzerine Hasip'te başına gelenleri Yemliha'ya kimin oğlu olduğunu, neden hiç bir işte tutunamadığını ve yeraltı ülkesini nasıl bulduğunu anlatmış.

Hasip'in hikayesi bitince kraliçe emrindekilere Hasip'e yiyecek birşeyler getirmelerini emretmiş. Hasip karnını doyurunca da kraliçe Hasip'e orada kaldığı sürece başına hep güzel şeyler geleceğinden, ancak istediği zaman kendi ülkesine döneceğinden söz etmiş. Yalnız bir kuralı varmış kraliçenin. O da Hasip orada kaldığı sürece kraliçe her gün ona insanlar arasında işine yarayacak bir hikaye anlatacakmış.

Günler böyle geçmiş. Kraliçe her gün Hasip'e bir öykü anlatıyor ama öyküyü "Ey Hasip, beni bu kadar erken terk etme. Sana hala anlatacak çok güzel hikayelerim var, burada kaldığın sürece daha mutlu olacaksın" diye bitiriyormuş.

Ama Hasip, fakir anasını çok özlüyormuş. Bir gün kraliçeye " Ey, Yemliha..bana burada çok güzel bir hayat verdin. Ama benim bir anam, bir de eşim var. Eve dönmem gerek yoksa onlar kederlerinden ölür" demiş.

Yemliha onun bu isteğini anlayışla karşılamış ve ona "Senin kadar beni dikkatli dinleyen birinden ayrılmam çok zor da olsa, eşinin ve annenin yanına dönmeni sağlayacağım. Yalnız bana bundan sonra hiç bir hamamda yıkanmayacağına dair söz vermelisin. Aksi takdirde yok olup gideceksin" demiş.


Hasip, kraliçe Yemliha’ya hayatı boyunca hamama gitmeyeceğine söz vermiş. Bunun üzerine Yemliha, Hasip’in yanına iki yılan kadın vererek, onu mağara dışına çıkartırmış.



Hasip, evine gelmiş. Annesi ve eşiyle hasret giderdikten sonra, kendisini mağarada bırakan arkadaşlarını sormuş. Annesi de onların çok zengin tüccarlar olduklarını söyleyince Hasip annesine “Yarın, onları bul ve benim geri döndüğümü, onları görmek istediğimi söyle” demiş.

Hasip’in döndüğünü öğrenen arkadaşları ise utançtan renkten renge girerek, Hasip’e servetlerinin yarısını önermişler. Hasip’te bu öneriyi kabul ederek, geçmişi unutmuş ve güzel bir hayata başlamış.



Bir gün dükkanına giderken, çarşıdaki hamamın sahibi Hasip’e “diğer tüccarların hamamında yıkandığını ama Hasip’in bir kez olsun hamama gelmediğini” sitemkar şekilde söyleyince Hasip, Yemliha’ya verdiği sözü tekrar hatırlamış ve “Senin hamamına giremem ey şeyh, çünkü bu anlamda bir yemin ettim” demiş.



Hamamcı ne kadar ısrar etmişse de, Hasip de o kadar inat etmiş. Bunun üzerine hamamdan çıkan tellaklar Hasip’i karga tulumba hamama sokup, onu bir güzel yıkayıp, keselemişler. Bir kase de amber kokulu şerbet içirmişler. Sonra havlulara sarmışlar.(Böylelikle bütün ayrıntıları anlattım) O sırada hamamın etrafı hükümdarın muhafızları tarafından sarılmış, Hasip’i aldıkları gibi hooop vezirin huzuruna çıkarmışlar.



Büyük vezir, Hasip’i sevinçle karşılayıp: “Ey..bilge Danyal’ın oğlu..biz senden hükümdarımızın sağlığını kazanması için yardım bekliyoruz. Yüzünü ve bedenini yaralar sardı. Onu ancak sen iyileştirebilirsin. Sen, bilge Danyal’ın oğlusun” demiş. Hasip ise kendi kendine “Ay..Allam..ya, bunlar beni hakkatten bilge sanıyorlar” diye düşünüp, “Evet, ben gerçekten de bilge Danyal’ın oğluyum ama ben körkütük cahilim. Hatta annem beni okula gönderdi okuyamadım. Sonra odunculuğa heves ettim. Bir baltaya sap olamadım, o yüzden de tüccar oldum. İşte benim hikayem” demişse de büyük vezir bunları hiç umursamamış ve devam etmiş. “-Ey bilge Danyal’ın oğlu..Bildiklerini saklama, bizler biliyoruz ki sen doğuyu batıyı dolaştın, tüm dünyayı dolaştın. Hatta sen Yer altı Kraliçesi Yemliha ile ahbaplık bile kurdun, onun bakire bedeninin sütü aç karnına yutulursa ya da merhem gibi kullanılırsa en iyileşmez hastalığı bile iyi eder” demiş.



Hasip.”-Kraliçe Yemliha’mı, aaa..o da kim?” demişse de bir türlü veziri Yemliha’yı tanımadığına ikna edememiş. Sonunda vezir dayanamayıp emrindekilere:

“-Hasip Bey’in üstündeki havluları alın” diye emretmiş.

Hasip’in üstündeki havlular alınınca Hasip’in karnının bir manda derisi kadar siyah olduğu ortaya çıkmış. Bunun üzerine vezir:

“-Ey Danyal’ın oğlu, sen hakkatten körkütük cahilmişsin. Kraliçe Yemliha’nın ziyaretçilerinin karın derisi hamama girince kararır. Bunu bile bilmiyorsun. Hatta hamama casuslar yerleştirmiştik, bunu bile fark etmedin. Casuslar senin karnının siyahlaştığını görünce, buraya getirdiler. Artık inkar etme” demişse de Hasip inkarını sürdürmüş. Bunun üzerine vezir emrindekilere tekrar dönerek:

“-Urun kellesini” demiş. Sonra hemen bağırmış.”-Kellesini değil, alışkanlıktan öyle söyledim, ayaklarına vurun..Falaka yani..”

Hasip’e öyle bir falaka çekmişler ki, Hasip artık itiraf edeceğini haykırmış. Sonra birlikte, Hasip’in mağaradan çıktıkları yere gitmişler.

Orada vezir büyücülük kitaplarından öğrendiği bazı kokulu otlar yakmış, kapıları açan sihirli sözler söylemiş. Bu arada korkunç bir sarsıntı olmuş ve Kraliçe Yemliha ile onu altın tepside taşıyan yılanlar ortaya çıkmış. Yemliha öfkeli bir şekilde Hasip’e:

“-Ey..Hasip, sen verdiğin sözü böyle mi tutarsın?” deyince, Hasip başına gelenleri anlatmış. Bunun üzerine kraliçe:

“-Evet, başına gelenleri biliyorum. Bu yüzden seni cezalandırmayacağım. Yaklaş bana da sütümden vereyim, onu nasıl kullanacağını anlatayım” demiş. Hasip ona yaklaşınca da sadece onun duyacağı bir sesle:



“-Kızıl bir çizgiyle işaretlenmiş olan bu şişedeki süt, hükümdarı iyileştirecek. Ama vezir onun iyileştiğini görünce kendisi de bu sütten isteyecek. Ona diğer şişeyi ver. Sahipsiz bir adamı dövmek neymiş öğrensin” demiş.



Hasip ile vezir saraya dönmüşler. Hasip, krala kırmızı çizgili şişeyi vermiş. Kral da bu şişedeki sütü içer içmez iyileşmiş.



Vezirin ise sütü içmek gibi bir talebi olmamış dermişim ama öyle olmamış. Vezir de sütü içmek isteyince Hasip diğer şişeyi ona uzatmış. Vezir bu sütü içince bir fil kadar şişmiş ve patlayarak ölmüş.



Hasip de kralın veziri olmuş..



Bitti…







En son tarafından 29/1/2007, 10:25 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ZOZANB
Kıdemli Uye
Kıdemli Uye
ZOZANB


Kadın
Mesaj Sayısı : 234
Yaş : 114
Yer : BAZAN ORDAN BAZAN BURADAN
Meslek : BEKLEMEK
Kisiel Rutbe : DÜNYA HEP ALEVİLERLE GÜZEL
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 17:03

Şahmaran efsanesini Murathan Munganın Cenk Hikayeleri adlı kitabından okumanızı tavsiye ederim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://alewitas.yetkin-forum.com
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime25/1/2007, 18:27

ZOZANB demiş ki:
Şahmaran efsanesini Murathan Munganın Cenk Hikayeleri adlı kitabından okumanızı tavsiye ederim.

Okudum, ayrıca o kitapta başka efsaneler de var ve şiir diliyle yazılmış. Bence de okunacak bir kitaptır.

Öneriniz için teşekkürler..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sevgi Erkan
Forum Bilgini
Forum Bilgini
Sevgi Erkan


Kadın
Mesaj Sayısı : 312
Yaş : 53
Meslek : Eğitim
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime27/1/2007, 15:26

[color=black]Çanakkale Kaz Dağları yöresinden;

[color=#e7e7e7][color=blue]Hasan Boğuldu Efsanesi
Efsaneye göre, yöre aşiretinden bir kız ile ovalı bir delikanlı evlenmek ister. Fakat töreler uymaz ve töre sınavları yapılmasına kara verilir. Kız, ovalı delikanlıya "Benimle evlenmek istiyorsan aşiret büyüklerinin kararı olarak, 40 okkalık tuz çuvalını bizim dağa sırtından hiç indirmeden getirmelisin" der. Çünkü dağlı kız, tuz çuvalını hiç nefes almadan ovadan dağa götürebilmektedir. Delikanlı Hasan, Emine ile evlenebilmek için tuz çuvalını sırtlanır ve dağa çıkmaya başlar. Ne var ki sıcakta terlemiş ve tuz çuvalı sırtında derin yaralar açmıştır. Yarı yolda çıkamayacağını anlar ve gölete kendisini atar. Uzun süre delikanlıdan haber alamayan Emine, daha sonra gölette Hasanın yemenisini bulur. Terk edilmeye dayanamaz ve dere kenarında Hasana verdiği yemeniyle kendini bir ağaca asarak hayatına son verir. Hasan gerçekten gururu yüzünden canına mı kıydı, yoksa debisi yüksek suda serinliyeyim derken başını kayalara çarpıp boğuldu mu bilinmez ama, günümüzde aynı yerde yüzmek isteyenleri çevrede dolaşan görevli orman bekçileri sık sık uyarıyorlar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sevgi Erkan
Forum Bilgini
Forum Bilgini
Sevgi Erkan


Kadın
Mesaj Sayısı : 312
Yaş : 53
Meslek : Eğitim
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: Geri: ANADOLU EFSANELERİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime27/1/2007, 15:29

Sarıkız Efsanesi
Kazdağı'nda ki diğer bir öykü de Sarıkız Efsanesi... Ayvacık yöresinden bir çoban, eşi ölünce küçük kızı ile Ayvacık yöresinden Güre köyüne yerleşir. Orada baba koyun çobanlığı, kızı da kaz çobanlığına başlar. İlkbaharda yaylaya, sonbaharda kışlamaya inerler. Bu zaman içinde hem babada hem de kızda ermişlik olayları yaşanır! Baba yaşlanıp Hacca gider. Giderken de kızını bir aileye emanet eder. Döndüğünde iftiraya uğradığını görür ve dışlanır. Hakkında kötü sözler söylenen kızını öldürmek niyetiyle dağa çıkarır. Dağ yolunda kızına hakaret edenler olur. Bunun üzerine Sarıkız adını alır. Kız, "Köye suyunuz soğuk, kızınız kavruk olsun " diye beddua eder. Sarıkız babası ile birlikte şimdi kendi adıyla anılan tepeye çıkar. Baba abdest almak için kızından su ister. Kızının iki kez kendisine verdiği suyun tuzlu olması üzerine, bu defa Sarıkızdan tatlı su ister. Suyu anında vermemesinden şüphelenen baba, tuzlu suyu niçin verdiğini sorar. Kız da "Acele ettiğin için denizden alıverdim " yanıtını verir. Böylece ermişliğine inanan baba mahcup olur. Kızını öldürmekten vazgeçer ve kızı terk eder. O anda dağın üzerine simsiyah bir bulut çöker. Dağdaki çobanlar bulut kalktıktan sonra geldiklerinde kızı bir tepede (Sarıkız Tepesi) babasını da 10 km uzaklıktaki bir başka tepede (Sarıkızın Babası Tepesi) ölü olarak bulurlar! Halk baba ve kızı öldükleri yerde gömüp türbelerini çevirirler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yağız
Forum Bilgini
Forum Bilgini



Kadın
Mesaj Sayısı : 419
Yaş : 64
Yer : Yedi tepenin dibinden
Meslek : ÇEVRECİ İŞÇİ
Kayıt tarihi : 25/01/07

ANADOLU EFSANELERİ Empty
MesajKonu: KIZ KULESİ EFSANESİ   ANADOLU EFSANELERİ Icon_minitime1/2/2007, 23:55

Kız Kulesi üzerine bir çok efsaneler anlatılmaktadır. Bunlardan en bilineni bir yılan tarafından öldürülen bir prensesin hikayesidir.

Bu söylenceye göre Bizans İmparatoru Konstantin'in çocuğu olmamış. O da her gün Tanrı'ya ona bir çocuk versin diye dua edermiş.

Sonunda bir gün bir kızı olmuş. İmparator, yıllar sonra bir çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşamış. Kızının her yıl doğum günlerini kutlar, her yıl onun doğum gününe gelen günde ülkede şenlik ilan edilirmiş. Böylece yıllar geçmiş ve İmparatorun kızı büyümüş, güzelleşmiş.

İmparatorun artık tek amacı varmış. O da kızını tahta hazırlamak. Bu amaçla saraya ülkedeki bilgeleri davet etmiş.

İmparatorun kızının eğitimi bu bilgeler tarafından sürerken içlerinden en yaşlı olan bilge, genç kızın bir gün bir yılan sokmasından öleceğini İmparatora söylemiş.

İmparator bilgenin söylediklerinden çok etkilenmiş. Yıllarca çocuk hasreti çektiği için, denizin ortasında bir kule yaptırıp, kızını da bu kulede saklamaya karar vermiş.

Ve denizin ortasındaki kız kulesini inşaa ettirmiş.

İmparator kızını bu kuleye yerleştirmiş. Herşeyin kontrolü altında olduğunu düşünerek sevinirmiş.

Kızının 18 yaşına geldiğinde imparatoriçe olması için gereken hazırlıklar yapılmaya başlamış.

Bu hazırlıklar sırasında da saraya gönderilen üzümlerin çekiciliğine dayanamayıp, üzüm sepetlerini denizin ortasındaki kuleye göndermiş.

Meğer sepetlerden birinde yılan yok muymuş?

İşte o yılan geleceğin imparatoriçesini sokarak, öldürmüş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ANADOLU EFSANELERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ANADOLU ALEVILIGI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ALEVILER BIRLIGI :: GENEL KONULAR :: Sosyal Bilimler (Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji / Miteoloji) :: Miteoloji-
Buraya geçin: